TİRE PAZARINDA BİR GÜN
12 Nisan 2016
Tire Pazarının methini çok duyuyordum. Zengin çeşitliliği ile Türkiye’nin en iyi pazarları listesinde. Organik sektör içinde bulunan biri olarak, haliyle yerel pazarlar ilgi alanım içinde. Salı günleri Tire Pazarının kurulması nedeniyle, 12 Nisan Salı günü rotasını Yusuflu-Tire-Ödemiş-Birgi şeklinde oluşturmuştum.
Tire, İzmir’e 90 km uzaklıkta, 1 saat 10 dakika gidebiliyorsunuz. Biz, Bayındır Yusuflu Köyü üzerinden gelip ve de orada mola verince yolu daha kısa hissettik.
Ege Köyleri Gezimin rotasındaki bir kriter de el dokumaları olduğu için, Tire, Ödemiş, Birgi dokumaları izinden gittim. Ama bu güzergah bir güne sığamadı maalesef. Her gittiğim yerde vakit nasıl geçti anlamadım. Hep bir yarım kalmışlık hissettim. Daha sonra başka bir gezi planımda, bu bölgeye daha fazla vakit ayırmaya karar verdim.
Tire sokaklarında çok vakit geçirmedik ama yürüdüğüm sokaklarda farklı bir nostalji hissettim. Henüz dönüşüme girmemiş, sayfiye yeri havasında, iki katlı, sokaklarında portakal ağaçları olan çok hoş, eski ama eski görünmeyen evler vardı. Bu evlerin benzerini Zonguldak Devrek’te görmüştüm. Maalesef Devrek’te, o evler yıkılmış yerine çirkin apartmanlar yapılmıştı. Devrek’te kalan bu tarzda son ev arkadaşımızın ailesine ait evdi.

Tire gezim için ana tema Tire Pazarı olunca, arabamızı park edip pazara girdik. Pazar gerçekten çok bol ve İstanbul ile kıyaslayınca çok ucuz sebzelerle doluydu. Bahar ve bahçelere sebze dikim zamanı olması nedeniyle de sebze fideleri tezgahları çoktu. Baktığınızda bütün pazarlar birbirine benziyor aslında. En değerlisi bahçesinde ürettiklerini, hayvanlarından elde ettiklerini pazarda satan kadınlar.
Dolaştığım il ya da ilçelerin pazarlarında genelde bir bölüm kadınlar pazarı olarak ayrılmış oluyor.. Zaten bütün Ege bu konuda bir cennet. Hele baharda tam bir ot festivali. Sarmaşık isimli bir otu da Tire Pazarı vesilesi ile öğrenmiş oldum. Tadına da Milas Çomakdağ köyünde yapılan bir ikram ile bakma şansım oldu.
Sarmaşık otu |
Karnımız da çok acıkınca, Pazar gezisine ara verip, Pazar içinde meşhur Tire Köftesi yapan restoranlardan birine girdik. İlk kez yediğim bu köfteye bayıldım. Sunumu, yanında gelen yiyecekler nefisti. Tire’de de birçok yerde ve yiyecekte olduğu gibi, biz ilkiz, öz köfteciyiz, en eski biziz şeklinde bir rekabet var. Restoranlar ünlü ziyaretçi fotoğrafları ile müthiş bir rekabet içindeler.
Bu leziz yemekten sonra Pazar gezimize devam ettik.
Tire dokumalarını nasıl görebilirim diye sorunca beni tarihi Kurşunlu Han'a yönlendirdiler. Bir yerde tarihi yapılar olmasa sanki özelliksiz kalacaklar gibi. Hala bu yapılarda hayatın, ticaretin sürmesi, korunması, küçük esnafların, zanaatkarların olması çok güzel. Modern AVM lerde olmayan bir sıcaklık var.
KURŞUNLU HAN Yavuz Sultan Selim’in damadı ve Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamı olan Tarihçi Mustafa Lütfİ Paşa tarafından yaptırılmıştır. |
TARİHİ BELEDİ DOKUMALARI
Kurşunlu Han içinde bulunan atölye, Tire gezimin benim için en can alıcı yeri oldu. Değişik bir çok bölgede dokuma tezgahları gördüm. Ama bu dokuma atölyesinde çok farklı bir dokuma tezgahı ile karşılaştım. Hiçbir yerde görmediğim bir tezgah. Bu tezgahı kullanmak gerçekten çok büyük deneyim, dikkat gerektiriyor. Artık endüstriyel üretim nedeniyle bu emeğin karşılığı alınamadığı için artık nostaljik olarak korunuyor.
Tire gezim bana Beledi dokumalarını tanıtmış oldu.
Tire 1500'lü yıllarda geliştirdiği bir tezgahta, “beledi dokuma” yı keşfetti.
Bu tezgahtan çıkan kumaşlarla, Osmanlı'nın, Avrupa'nın sarayları giydirildi. Yeniçeri Ocağı'nın iç zıbınlıkları (gömleklerini) dikildi. Evlerde giysiler, perdeler, divan ve yatak örtüleri Beledi'den hazırlandı. Zamanla Beledi Dokuma'yı öğrenen Bursa, ahilik bayraklarını bu kumaştan üretti.
Dünyadaki jakarlı dokumanın atası sayılan Beledi, Tire'de 16'ncı yüzyıldan bu yana üretiliyor.
Detaylı bilgi için;
Kaynak; http://www.tire.bel.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=128
Tezgahı hem üretim, hem teşhir, hem tanıtım amaçlı orada bulunduruyorlar ve aynı zamanda bir satış noktası. Kadınların el emeği ürünlerinin de satıldığı bir yer. Tanışma, sohbet derken epey bir vaktimizi orada geçirdik. Pek tabii ki dayanamayıp alışveriş yaptım.
![]() |
TARİHİ BELEDİ DOKUMA |
Dönüşte yine Pazar içinden geçerken, karabaş otu (yabani lavanta) satan yaşlı teyzeler gördüm. Dağlardan topladıkları karabaş otunu demetler halinde satıyorlardı. Bitki hakkında çok bilgili değillerdi. Kendileri bile kullanmıyorlar, sadece çay yapıldığını öğrenmişler ve satıyorlar. Alaçatı’da reçelini gördüğümü söylediğimde şaşırdılar. Ülkemiz bitki çeşitliliği açısından bir cennet ama, nasıl değerlendirebileceği, katma değer eklenerek yapılabilecekler hakkında boşluklarımız var.
Tire’den reçel yapmak, çay için kurutmak üzere karabaş otu aldım ve pazardan Anadolu'da çok kullanılan bir sepetten alıp içine koydum ve Tire gezimizi, daha doğrusu Tire pazarı gezimizi bitirip Birgi’ye doğru yola çıktık. Havanın kararmaya başlamış olması sebebiyle, Ödemiş’i atlayıp Birgi’ye yetişmeye çalıştık.