1 Şubat 2014 Cumartesi

TEK BAŞINA MUHTEŞEM GÖRÜNTÜ

Akdeniz havzasına ait bir bitki olduğundan, çocukluğumda, Karadeniz'de hiç lavanta görmemiştim. Nemli bir bölge olduğu için kurutma işlemi gerektiren çoğu bitki de yok diye düşünüyorum. Ayrıca arazi çok dik ve ekim yapılabilir alanlar az olduğu için, haliyle insanlar hem gıda ihtiyaçlarına yönelik hem de geçimlerini sağlayacakları ürünlere yöneliyorlar. 
Şimdi iklimler değiştikçe bir çok bitki, olağan coğrafyası dışında da yetiştirilebilir oldu. Annemin Beşikdüzü'nde doğduğu topraklarda, anılarıyla doğal yaşam içinde olma arzusu ile yapmaya başladığı ama yapımı yılan hikayesine dönen evinin bahçesine dikerek denemeliyim. 



Geçmişten bir lavanta anısı daha hafızamda;
Bazı yıllar, okullar tatil olunca, İstanbul'a gezmeye gelirdik. Teşvikiye'de ve Acıbadem'de oturan amcamları ziyaret ederdik. Nişantaşı'nda çingene kadınların tezgahta sattığı kuru lavantaları hatırlıyorum. Rahmetli Suna yengem alıyordu diye hatırlıyorum. Sanırım ilk tanışmam öyle oldu. Kuru tanelerini böylece görmüş ama bitkisini hiç görmemiştim. Lavanta, benim için o günlerden sonra, çamaşır çekmeceleri için alınan doğal bir koku, kuru çiçek taneleriydi. Hatta kuru lavanta tanelerinin rengi de küçük bir çocuk için hiç de cazip değildi. Kısaca lavanta demek sadece LAVANTA KESESİ demekti. 
Ama şimdi geriye dönüp baktığımda, bütün bunları anılardan çıkarabilmemi, lavantanın farkında olmadan, bilinçaltımda yer almasına bağlıyorum. Ki en az 35-40 sene öncesinden bahsediyorum. 

Bu eski günlerden, 2000'li yıllara, bahçeme geri dönüyorum.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bahçemde bazı bitkiler lavantanın önünde yer aldı başlangıçta. İhtişamlı güller, sarmaşıklar, güzel kokulu hanımeliler önceleri gözde idi. Hatta İzmir'de yaşadığım dönemde, işe gidip geldiğim sokaklarda yasemin kokuları ile yürürdüm. Çoğu apartman girişlerinde yasemin vardı. Kokusu muhteşem.  Yasemin'i Çatalca'da yaşatmak için o kadar uğraştım ama bu doğaya, mümkün değil uyum sağlayamadı. Aynı şekilde begonvil. 

Öyle, bir tanecik de lavanta bulunsun diye aldığım lavanta ise bahçede bir türlü yer bulamayıp her baharda yerini değiştirdiğim bir bitki oldu. Yer değiştirdikçe kendine gelemedi. Her yeni yere uyum sağmaya çalışırken, büyüyüp serpilemedikçe, ben onun nasıl bir bir bitki olduğunu anlayamadım, tanıyamadım. Annem bu huyuma çok kızıyor "rahatlık vermedin bitkilere" diye söyleniyordu bana. Trabzon'dan getirdiği karayemiş dalını da epey dolaştırmıştım. Sonunda o da yerini buldu ve koca ağaç oldu.
Zavallı lavantam da en sonunda bir yerde sabit kalabildi.

Baharda ve yazın, sebze bahçem ile daha yoğun ilgilenirken, lavantam kendi halinde büyüyüp koca bir bitki oldu. Ve "ben buradayım beni şimdi gör" dedi. Haziran'da başlayıp Ağustos'a kadar süren, Temmuz ayında en yoğun çiçeklenme döneminde, üzerinde renk renk kelebekler ve biraz korkutsa da bol bol arılar oldu. 
Ve bu görüntüler insanı fotoğrafçı yapmaya başlıyor. 
Doğanın her karesi muhteşem 
Bu anları sabitlemek istiyorsunuz. Fotoğrafları amatörce kendi makinemle çekmeye başladım. Bu yazıdaki fotoğrafları 2012 yazında çekmiştim.



19 Ocak 2014 Pazar

HERŞEY KÜÇÜK BİR BAHÇEYE SAHİP OLMAMLA BAŞLADI.


Karadeniz'de doğup büyümüş biri olarak, doğaya hep yakın oldum. Ama öyle toprakla haşır neşir olan bir hayatım olmamıştı. Okullar tatil olduğunda Trabzon'un Beşikdüzü ilçesinde yaşayan anneanneme gittiğimizde, bahçesinde yetiştirdiği, biz gelince dalından koparıp yiyelim diye kimselere dokundurtmadığı sebze ve meyveler şimdi  anılarımda o kadar değerli ki. Bir de tatile denk geldiği için, Ağustos ayında fındık toplama zamanı yaşadıklarım. Fındık ayıklama için, tüm komşuların sıra ile birbirlerine yardıma gitmesi. Çocukluktan aklımda kalan, bu yardımlaşmaya "meci" denmesi. Büyünce öğrendim ki, "imece"ye yöresel olarak "meci" diyorlarmış.
Yıllar sonra, 2000 yılında ikinci çocuğum doğduğunda İstanbul'un bir köyünde, küçük bir bahçesi olan yazları sürekli yaşadığımız bir evimiz oldu.
İşte bu bahçe herşeyin başlangıcı oldu.
Bahçem başlangıçta tamamen doğanın bize verdiği haliyle idi:) Birçok çeşit diken vardı. Ama aralarda sarı kantaron, ballıbaba, papatya, gelincikler ve ismini bilmediğim bir çok bitki, çiçek de çıkıyordu. Bahçeyi bir düzene koymak istedik.
Bahçemizin bir kısmını sebze için ayırdık. Kalan kısmına meyve ağaçları diktik. Hala doğal çiçekler çıkıyor ve tabii dikenler de:)
Sevdiğimiz çiçeklerden hanımeli, gül, soğanlı çiçekler ve şifalı bitkiler diktik. 
İşte o şifalı bitkilerden biri de LAVANTA idi.