5 Ekim 2017 Perşembe

ESKİ DOĞANBEY KÖYÜ (EGE KÖYLERİ GEZİSİ 9)


18 Nisan 2016
BİR MÜBADELE KÖYÜ
ESKİ DOĞANBEY
Ege Köyleri gezimde özel bir yeri olan Doğanbey köyü. Aydın ilimizin Söke ilçesinde, Dilek Yarımadası Milli Parkı içinde, Büyük Menderes Deltasına bakan yamaçtan dingin, huzurlu ve biraz da hüzünlü bir köy. Bende bu hissi uyandırdı. Sessizliği dikkat çekici ve yamaçtan baktığınızda gördüğünüz coğrafya size şikayetçi olmadığınız, düşündüren hafif bir hüzün hissettiriyor.



Bu sebeple Nisan 2016 yaptığım bu gezi sonrası, 2017 Mart ayında 3 günlüğüne gittiğim İzmir seyahatimde, kısıtlı sürede tekrar görmeyi tercih ettiğim bir köy.

Ege Köylerine bir gezi planladığımı söylediğimde bir arkadaşım önermiş ve ısrarla görmem gerektiğini söylemişti. İnternette araştırma yaptığımda bir kaç blog yazısı ve benzer bir kaç haberden başka bilgi yoktu. 1990 li yıllarda sit alanı ilan edilmiş bir köy olmasına rağmen sanıyorum turizme açılmamış olması nedeniyle haberler de, bir yerde tıkanmış.


Sohbet ettiğim köylülerin anlattıklarına ve okuduklarıma göre;
Mübadele ile, oturan sakinlerinin boşalttığı bir rum köyü. Belki de bu gidişin hüznü kalmıştır köyde kim bilir. Mübadele ile Selanik’ten gelen Türkler yerleştirilmiş. Fakat, hem nüfus artışı, hem köylülerin başkalarının evlerinde yaşamak istemeyişi, hem de köyün konumu, tarım yapmak için ulaşım zorluğu gibi nedenlerle, devletten talepte bulunan köylüler, köyün 2 km aşağısında Yeni Doğanbey Köyünü oluşturmuşlar. Terk edilen Eski Doğanbey köyünde evler bu süreçte yıkılmış. Zaman içinde büyük şehirlerden bu köyü keşfedenler tarafından satın alınıp restore edilen evler daha çok yazlık olarak kullanılmaya başlanmış. Sit alanı ilan edilmiş olması sebebiyle restorasyonun çok zor, masraflı olması gibi sebeplerle hala çok sayıda yıkık ev bulunuyor.



Ama restore edilen taş evler gerçekten çok güzel ve etkileyici. Nisan ayında gitmiş olmam çok doğru bir zamanlama idi. Çiçeklerin yeni açtığı, güllerin en muhteşem zamanları. Florası itibari ile eşsiz bölgelerden biri. 2017 ziyaretim ise gecen seneden 3 hafta öncesine denk geldiği için mor salkımlı zamanı da görme şansım oldu.Yani her dönem ayrı bir çiçek şöleni karşılıyor sizi.


Milli park florasında 95 familyaya ait; tür, alt tür ve varyete düzeyinde 804 adet bitki bulunuyor. Bunlardan altısı, dünyada sadece burada görülen türler. Ayrıca Türkiye için endemik olan 31 adet bitki türünü de bölgede bulabiliyorsunuz. Akdeniz maki florasının hemen bütün bitki türlerinin en canlı, sağlıklı örneklerinin yer aldığı Milli Park, Anadolu Kestanesi, Kartopu, Finike Ardıcı, Melez Pırnal Meşesi ve Dallı Servi’nin küçük orman toplulukları meydana getirerek yetiştiği tek yer. Milli Park, içerdiği benzersiz bitki çeşitliliği nedeniyle Avrupa Konseyi tarafından “Flora Bio Genetik Rezerv Alanı” ilan edilmiş. Kavaklıburun ve Karasu günübirlik kullanım alanları arasındaki seçilmiş iki kilometrelik parkurda düzenlenen botanik turu, meraklıları için eşsiz bir deneyim. Kaynak: http://www.izmirdergisi.com/tr/turizm/gezi-rehberi/142-eski-doganbey-koyu







İzmir’den sabah yola çıkmış ve kahvaltıyı Doğanbey köyünde yapmayı planlamıştım. Meğer Doğanbey köyünde 1-2 yıl öncesine kadar ne bir şey yiyecek, ne de kalacak bir yer varmış. Bir sürprizle karşılaşabilirdim. Tuvalet ihtiyacı için bile, köye gelenlerle ilgilenen bir kaç aile kendi evlerini açıyormuş. Bu sebeple köylülerden biri gelenlerin ihtiyacına yönelik küçük bir cafe açmış. Cafe ,köyün girişinde yer alıyor. Adı Mola Cafe. Bir kaç evi de günlük kiralayarak kalınması için restore etmişler.

















Mola Cafe
   Erken gitmiş olduğum için köydeki tek ziyaretçi idim. O sessizlik ve dinginlik içinde tek başıma olmak, düşünmek, planlarımı yapmak, hayaller kurmak, fotoğraf çekmek ve kahvaltı yapmak benim için çok özel oldu. Bu sakinlik nedeniyle, cafenin sahibi ve ailesi ile köy hakkında sohbet etme fırsatı da bulmuş oldum. Daha sonra yapabileceğim planlar için kiraladıkları evleri de gezebildim.


Günlük kiralanabilen evlerden birinin avlusu
Köyü gezmek için yürümeye başladığımda biraz ürktüm. Kimse yok ve müthiş bir sessizlik. Önünüze ne çıkacağını bilmediğiniz kıvrımlı, yokuş taş yollar. Ve yıkık eski evler. Zaman geçtikçe köyün ziyaretçileri artmaya başladı. Böylece daha rahatladım.



Köy aynı zamanda bir botanik bahçesi gibi. Derenin kenarında doğal adaçayı, yollarda doğal güller ve bu doğaya özgü endemik bitkiler arasında yürüyorsunuz. Bu yöredeki taşlar da çok güzel. Taş evler bu taşlardan yapılmış. Sarıdan kızıla giden tonları tek bir taş üzerinde görebiliyorsunuz ve içinde pırıltılar var. Hatıra olması için birkaç taş aldım. Çatalcada balkonumda gezdiğim yerlerden topladığım taşların arasında yerlerini aldılar.




Evlerin restorasyonu ve bahçelerin, çiçeklerin düzenlenmesi gerçekten insanın içini ısıtıyor. Bakmaya doyamıyorsunuz. Hele sokak aralarında bazen Menderes Deltasını gördüğünüzde, derin bir nefes alıp o anda kalmak istiyorsunuz.

Büyükşehirlerden gelip oturan sakinler, ziyaretçilerden, fotoğraf çekilmesinden çok memnun değiller. Köylüler de, bu şehirli sakinler de buranın bir Şirince, Alaçatı, Adatepe, Yeşilyurt gibi bir köy olmasını istemiyorlar.


 

Nisan ayında yaptığım gezi sonrası, 2016 yazında Eski Doğanbey’in Ekoköy olması yönünde bir çalıştayın yapıldığı haberini okudum. Merakla Ekoköy Projesinin gelişimini takip edeceğim.

Köyün sokaklarında bir turu tamamladığınızda eskiden okul olan, şimdi yaban hayatı müzesi ve kültür merkezi olan 19. yüzyılda inşa edilmiş büyük taş bir binaya varıyorsunuz. Bu köy içinde böyle bir müze olması çok güzel. Aslında turla gelenler ve tabelalar ile önce buraya yönleniyor ve köy turu buradan başlıyor. Ziyaretçi tanıtım merkezi de bu binada.





Dilek Yarımadası Sunumu


Tam da bu yapı etrafındaki bitkileri fotoğraflarken, merkezin yetkilisi ile tanışma fırsatım oldu. Endemik bir kaç bitkiyi hemen orada bana tanıttı ve bu bitkilerin oradan çıkarılmasının yasak olduğunu, hatta çan çiçeğinin başka bir yerde üretilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Çan çiçeği kayalar arasından çıkıyor ve muhteşem bir görüntü sunuyor. Doğanbey gezisinde bu özel çiçeğin varlığını öğrenmek bir kazanç oldu.

2016 Nisan ayında açmış hali ile endemik tüylü çan çiçeği

2017 Mart ayında açmamış hali ile tüylü çan çiçeği

Köyden ayrılmadan önce cafede bir mola verip yola devam ettim. Köyden çıkmadan önce arabamı yine durdurdum ve büyük bir alanda yayılmış başka bir çiçeğin büyüsüne kapıldım. İlk kez gördüğüm bu çiçeği, çok ilginç bir şekilde, İstanbul'a dönüş yolunda Tekirdağ/Uçmakdere de yol kenarlarında da gördüm. Aslında o bölgelerde yaşayanlar için çok sıradan olan şeyler, sizin için ilk görüş çok heyecan verici olabiliyor. Farklı mevsimlerde gezmenin en güzel yönlerinden biri de farklı bitki çeşitliliği ile karşılamanız ve her zaman farklı bir yer izlenimi almanız.



Doğanbey Köyü sonrası konaklamak üzere Kuşadası'na doğru yola çıktım. Booking.com vesilesi ile tercih ettiğim otelden bahsetmeden edemeyeceğim. Dorukhan Otel. Otelin sahibi Güven Bey harika bir insan. Nisan isimli köpeği bir efsane, müthiş bir köpek. Bütün misafirlerin gözdesi Nisan. Temizlik ve güvenlik benim için en önemli kriter olduğu için sitedeki yorumlarına göre tercih ettiğim otel, ihtiyaçlarıma tam karşılık verdi. Üstelik merkezde olduğu için yemek ve gezmek için Kuşadası içine yürüyerek gidip gelme imkanı olması çok büyük avantajdı.

2017 Mart ayında eşimle tekrar Doğanbey Köyüne geldim. O kadar çok bahsetmiştim ki, o da görmek istedi. Köyden çok etkilendi. Doğanbey Köyü de, yazın yaptığımız Güney Fransa köyleri gezimizde gördüğümüz turistik Eze köyü gibi neden olmasın diye düşündük. Fazlası var, eksiği yok. Sadece bilinçli bir projeye ihtiyaç var.

Tekrar bir günümü daha Doğanbey Köyünde geçirmekten çok mutlu oldum ve huzurla ayrıldık.

3 Aralık 2016 Cumartesi

BİRGİ (EGE KÖYLERİ GEZİSİ 8)



12 Nisan  2016

BİR TARİH KASABASI "BİRGİ"
TARİHİN İÇİNDE BİR YÜRÜYÜŞ

Tire’den yola çıktığımızda, Birgi’ye vardıktan kısa bir süre sonra havanın kararmış olacağını tahmin ettiğimiz için, Ödemiş’i atlayarak rotamızı direkt Birgi’ye çevirdik. Birgi’ye gitmek için Ödemiş içinden geçiyorsunuz. Bozdağların yamaçlarında Ödemiş’e bağlı bir yer Birgi. Ortasından geçen Birgi çayının iki yanındaki yamaçlara yerleşmiş konumda. 



İzmir-Birgi arası 123 Km ve araçla 1 saat 50 Dk sürüyor. Biz Tire’den 42 km seyahatle 50 dakikada Birgi’ye vardık. Birgi’ye giderken çok büyük fidan ve ağaç üretimi, satışı yapılan yerlerden ge çtik. Gerçekten aşağıdaki mazıların görüntüsü gibi çok etkileyici görüntülerle karşılaşınca, durup fotoğraf çekmeden yapamadık. 



Teyzeyi yolcularken:)
Bizim için hoş bir anıyı anlatmadan geçemeyeceğim;
Ödemiş içinden geçerken, yaşlı bir teyze bize otostop yaptı, yakın zamanda ameliyat olduğu için yürümekte zorlandığını, minibüs de geçmediği için onu evinin sokağında indirmemizi rica etti. Beklemediğimiz bir şeydi. Arabada hoş bir sohbet yaptık. Bizi tanımaya çalıştı. Nerden geliriz nereye gideriz:)
O anlarda kendimizi, herkesin birbirine güvendiği eski zamanlarda hissettik:) Güzel bir duyguydu.


Bozdağ yamacındaki Birgi'ye yokuş bir yoldan çıktık. Nasıl bir yer ve ortamla karşılaşacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. İnternette Birgi evlerinin methini ve turizm yönünden geliştiğini okumuştum. Bu zamana kadar nasıl duymadım, benden kaynaklı mı, tanıtım eksikliği mi bilmiyorum ama okuduğum bloglarda genelde ziyaret edenler ilk karşılaşmaları için benzer ifadeleri kullanmışlar. Unesco-Dünya Kültür Mirası Listesine Aday olan, 1990 yılında sit alanı ilan edilen ve koruma altına alınan bu yerden muhtemelen adını duymuş olsa bile nasıl bir yer olduğu hakkında Türkiye’de çok kişi bihaber. Bilinmemesinde, ülkemizdeki tatil anlayışından kaynaklı tercihler olabilir.

Birgi şu anda küçük bir yerleşim yeri olmasına rağmen, tarihi, tarihteki yeri ve konumu çok önemli. Birgi bir tarih kasabası. Tarihe meraklı kişiler için bir cennet. Birgi’ye gittiğinizde genel bir bilgi edindikten sonra, internette detaya indiğinizde müthiş hikayelerle karşılaşıyorsunuz. Camiler, medreseler, mezarlar, hamamlar, kervansaraylar gibi çok sayıda tarihi yapı bulunuyor. Girişte, kasaba içindeki tarihi yapıların listesi ve haritasını gösteren bir pano var. Panoya baktığınızda bile bu küçük kasabada bu kadar yapı olmasına şaşırıyorsunuz.
Birgi'ye girişte sizi Aydınoğlu Mehmet Bey heykeli karşılıyor.


Birgi tarihi M.Ö 7. Yüzyıla kadar gidiyor. Lidya, Frigya, Pers, Roma, Bizans, Osmanlı. Her dönemde etkin olmuş bir yer. Denizciliği ile ünlü Aydınoğulları Beyliğine başkentlik yapmış bir Türk yerleşimi. Pygrion, birki, bilge gibi isimlerle anılmış ve Birgi olarak günümüze gelmiş.

Daha detaylı bilgi için;
http://www.odemisbirgi.com/konaklar-2/birgi-tarihcesi/
http://www.birgi.org/

Bir yere gittiğimde ağaçların ne kadar eski, gövdelerinin ne kadar kalın olduğuna hep bakarım. Koca çınarların, kocaman çam ağaçlarının ve diğer türdeki büyük ağaçların olduğu meydanlar, yollar hep etkileyici, değerli olmuştur benim için. Birgi de tam böyle bir yer. Birgi’ye girdiğinizde farklı bir yer olduğunu hissediyorsunuz. Yüksek kocaman ağaçların arasında yürüyorsunuz, kocaman ağaçların altında oturuyorsunuz.

Nisan ayı olması sebebiyle kasaba boştu. Yazın sokaklar daha kalabalık oluyormuş. Arabamızı girişe park ettiğimizde, el dokumaları ile ilgili bir afiş gördüm. Tire, Ödemiş bölgesi dokumaları ile ünlü bir yer. Benim de çok sevdiğim bir konu olması nedeniyle, soruşturduğumda saatin geç olması nedeniyle kapalı olduğunu söylediler. Zaten birçok tarihi yer ve ticari mekan da kapalı idi. Mekanların açık olduğu ve ziyaretçilerin olduğu bir zamanda nasıl bir ortam olduğunu merak ettim doğrusu. Çünkü sadece sürekli yaşayanların bulunduğu sakin bir Anadolu kasabası hali vardı. Bildiğimiz turistik Ege beldelerinden farklı bir ortama sahipti. Kendi açımdan fotoğraf çekimleri için böyle sakin zamanları tercih etsem de, böylesine zengin tarihi ve görsel zenginliği olan bir kasabanın her dönem ziyaretçisi olmalı.




Tarihi Meydan Kahvesi


AYDINOĞLU MEHMET BEY CAMİ

Dönem mimarisinin örnekleri ile dolu bir yer Birgi.
Birgi girişinde bulunan, en önemli eserlerden biri Ulucami de denen Aydınoğlu Mehmet Bey Cami, saat nedeniyle gezebildiğimiz tek tarihi yapı oldu. Cami imamı, alıştığı için sanırım, bir rehber gibi bize camiyi, detayları anlattı, tanıttı.




Turkuaz Mihrap
Farklı cami tavan yapısı


























Cami tavan yapısı, bildiğimiz tavanlardan farklı idi. Kubbeli bir yapı değil. Sadece mihrap üzerinde kubbe var. Bunu özellikle belirtiyorlar. Ve çok sütunlu bir iç yapısı var.
Ayrıca minare yeri diğer camilere göre farklı imiş.
Ağaç işçiliği açısından cami kapıları muhteşem. Aslında iç panjur gibi bir işlevi var.





Minber Kapısı
Cami içinde 250 yıllık saat
Fotoğraf kaynak:http://www.erolsasmaz.com
Minber kapısı daha önce çalınmış ve İngiltere'de bir müzayede fark edilerek, ülkemize getirilmiş. İnternette bu kapının getirilmesi ile ilgili Güngör Uras'ın güzel bir yazısı var. Merak edenler için;
http://www.milliyet.com.tr/birgi-ulu-camii-nin-calinan-minber-kapisi-ingiltere-den-nasil-getirtildi-/ekonomi/ekonomiyazardetay/05.02.2012/1498219/default.htm

Camideki çok değerli 250 yıllık saat gül ağacından yapılmış ve İzmirli bir Rum ustanın adı yazılı. Sarkacı ise Osmanlı armalarından birinden yapılmış.
Başka camilerde olmayan, rastlanmayan bir detay da cami duvarında bir aslan heykelinin bulunması. Aslan heykelinin bulunması ile ilgili değişik rivayetler var. Bir antik yapıdan alınıp, yerleştirildiği, gücü simgelediği için yerleştirilmiş olabileceği gibi. Ama ne zaman yerleştirildiği hakkında bir bilgi yok.
Cami adeta bir müze gibi kendi yapısal değeri yanında çok özel bu detaylara da sahip.



Evreni simgeleyen minber muhteşem. İşçiliğin yakından çok daha etkileyici olduğunu söylemeliyim.
Kündekari denilen (Çivisiz-tutkalsız geçme tekniği) bir işçilik ile yapılmış. 
Selçuklu dönemi, Konya'daki camilerde sıkça kullanılmış.

Cami içine merdivenle inerek giriyorsunuz.



Caminin büyük ağaçlı bahçesinden, Birgi çayının diğer yamacında restore edilen evlerin görüntüsü gün batımında çok güzeldi. Koruma altına alınan ve turizm etkisi olan diğer yerler gibi Birgi’de de bu eski evler çok değerlenmiş. Hala restorasyon yapılan evler ve yıkık dökük yapılmayı bekleyen evler bulunuyor.

Hava kararmadan bütün Birgi'yi görebilmek için hızla yürüyüşe geçtik.
Birgi’nin tepesinde büyük çamlık bir alan bulunuyor. Birgi tarihinde önemli bir yeri olan İmam Birgivi medresesi burada. Birgi'ye sonradan gönderilmiş, Ama burada önemli çalışmalar yaptığı için Birgili ya da Birgivi adıyla anılıyor. Aynı zamanda Birgi mezarlığı ve Tarihi kişiliklerin mezarları da burada. Bakımı iyi yapılmış bir alan ve bu alanda piknik, gezi alanı var.

İmam Birgivi Medresesi























Medresenin bulunduğu bu tepeden, Birgi Çayının diğer tarafına geçip, restore edilmiş Birgi evlerinin olduğu cadde boyunca aşağıya yürüdük, fotoğraf çektik.

Bir kenarında çay, diğer kenarında cafe, butik oteller ve Birgi evlerinin olduğu, yüksek ağaçlar altında çok güzel bir yürüyüş yolu.  Artık iyice hava kararmış, ışıklandırılmış Birgi çok daha gizemli olmuştu. Bu halini görmek de ayrı güzeldi.  Bu yolu aydınlık başlayıp, güneş battıktan sonra sokak lambaları ve gökyüzünün çok güzel alacakaranlığı altında yürüyüp tamamladık.







Bu yol üzerinde müze haline getirilmiş 1761 yılında yapılmış Çakıroğlu Konağı var. Ama ne yazık ki geç kaldığımız için kapalıydı içini göremedik. Birgi’nin en önemli ziyaretçi ağırlayan mekanlarından biri. Çakıroğlu’nun İzmir’li ve İstanbul’lu eşlerinin memleket özlemlerini gidermek için duvarlara yaptırdığı İzmir ve İstanbul görüntüsü konağın ilgi çeken özelliklerindenmiş. Fikir vermesi açısından internette bulduğum fotoğraflardan;


Çakırağa Konağı

Çakırağa Konağı İstanbul Odası

Çakırağa Konağı İzmir Odası
Çakırağa Konağı Fotoğrafları Kaynak; http://www.birgi.org/

Birgi sokaklarında tarihle iç içe bir yürüyüş yapıyorsunuz. Tarihi yapılar arasında, restore edilmiş, otantik küçük oteller ve cafeler.. Yürüyüş güzergahımda, restore edilmiş tarihi bir yapı ile karşılaştım. Gerçekten alacakaranlıkta, ışıklandırmaları ile bütün yapılar etkileyici idi. Katip Çelebi Üniversitesine bağlı bir meslek yüksek okulu imiş. Karşı tarafında tarihi kubbeli hamam.
Katip Çelebi Üniversitesine bağlı bir bölüm
Tarihi Hamam




















Mor salkım zamanı Şirince'deki gezim gibi, Birgi'de de mor salkımın tarihi yapılar içinde güzellikleri arasında yürüyüp, Birgi çayı üzerindeki küçük köprüden karşıya geçip tekrar gezimizin başladığı yere döndük.  Artık hava iyice kararmıştı. Ödemiş ve yarım kalan, tarihi eserleri yeterince göremediğimiz, inceleyemediğimiz Birgi’ye daha sonra tekrar gelebilme dileğimizle İzmir’e dönüşe geçtik.